FRC Istanbul Regionals 2020 takım olarak katıldığımız ilk FRC yarışmasıydı ve size şimdiden söyleyebilirim ki sonuncu olmayacak. Bu seneki turnuvaya farklı ülkelerden takımlar da dahil olmak üzere toplam 51 takım katıldı. Tüm takımlar robotlarını büyük bir emekle hazırlamış ve bu etkinliğin bir parçası olabilmek için Fenerbahçe Ülker Sports Arena’ya kadar gelmişti. Ancak oraya gittiğimiz zaman da fark ettik ki takımların tek emek harcadığı şey robotları değildi! Takımlar giydikleri şeylerden, pitlerinin dekorasyonuna kadar her şeyi düşünmüştü. Etrafa bakınca kendi tasarladıkları sweatshirtlerle dolaşan kişileri, maskotları, yarışmanın temasına (Star Wars) özel kostümlerle gelmiş yarışmacıları görebilmekteydik. Bunun yanı sıra 3 gün boyunca hem yarışmacılar, hem gönüllüler, hem de jurilerle bir rozet alışverişi durmaksızın devam etmekteydi. Zaten böyle bir ortam söz konusu olduğundan herkesin birbirine elinden geldiğince yardım ettiğini de söyleyebiliriz. Yarışma süresince tüm takımlar birbirleriyle yardımlaşmış, malzeme ödünç almış, veya birinin ihtiyacı olduğu durumda kendi malzemelerini ödünç vermişlerdir. Işte bu turnuvanın en sevdiğim yanlarından biri de buydu. Herkes birbirinin rakibi olduğu halde robotların fiziksel olarak kapışmadığı her yerde herkes birbirinin takım arkadaşı gibiydi. Gerek tavuk dansları, gerekse de dağmat halayı ile herkes kendi sırasını beklerken eğleniyor ve yeni kişilerle tanışıyordu. Bu kadar fazla yeni kişiyle tanışmak ve hepsiyle en azından bir ortak yönünüzün (sonuçta hepimiz robotik yarışmasına geldik değil mi?) olması da konuşacak şeylerin olduğunu ve yarışma bitse bile arkadaşlığınızın bundan sonra bitmesi gerekmediğinin göstergesiydi. Zaten oraya gittiğimiz zaman farklı takımlardan olsalar bile çoğu kişinin birbiriyle iyi arkadaş olduğunu ve yarışma bitse de birbirleriyle hala iletişimde kaldıklarını fark etmemiz uzun sürmedi. Önceki yarışmalardan itibaren birbirleriyle sıkı bir arkadaşlık kurmuş bu kişilerin daha ilk yarışması olan bizi (ve diğer yeni takımları) bu kadar kısa bir süre içinde hemen kendilerinden biri olarak görmeleri ve bize de herkese davrandıkları kadar yakın davranmaları da bu sıcak atmosferin en önemli yapı taşlarından birisiydi. Neticede, orada bulunan kişilerin (tabi ki de turnuvaya katılıp robotlarını mücadele ettirmekten sonraki) en önemli amacı sadece eski arkadaşlarıyla buluşmak değil, aynı zamanda yeni arkadaşlar da edinmekti. Bu sebeple bence turnuvanın robotları yarıştırma kısmının yanı sıra sosyal ortamı da kesinlikle tecrübe edilmesi gereken bir deneyimdi.
Women In STEM: Edith Clark
Yazar: Ela Aydın
Edith Clarke 10 Şubat 1883 yılında, Amerika’da, Maryland’da doğmuştur. Babası John Clarke isimli bir avukatın çocuğudur ve 8 kardeşi vardır. 12 yaşındayken ailesini kaybetmiş, ablası tarafından büyütülmüştür, bu sebeple kendi geleceğini kendisi belirlemiştir. Oldukça hırslı biri olan Clarke babasından kalan parasını kullanıp
eğitim almaya karar vermiştir. Vassar College’da en çok ilgi duyduğu matematik ve astronomi alanlarında eğitim
almış, daha sonra San Francisco’da eğitimine devam etmiştir. Burada inşaat mühendisliği okumuş ve AT&T’te çalışmak için okuldan ayrılmıştır. Burada ilk transatlantik bağlantıyı oluşturmayı hedefleyen projede yer almıştır
ve bu projede bir ‘insan bilgisayar’ görevini üstlenerek Avrupa ve Amerika’yı birbirine bağlamayı amaçlayan
mühendislerin tüm hesaplamalarını yapmıştır. Bu proje Edith’in hırsını durdurmamış, aksine arttırmıştır. Edith, profesyonel hayatın yanı sıra Columbia Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği okumaya başlamıştır. Daha sonra büyük bir başarı elde ederek MIT’de eğitim gören ilk kadın olarak doktorasını yapmaya başlamıştır.
Clarke, mezun olup erkek egemen bir dalda diploma almış olsa da mühendislik konusunda çalışacak
bir yer bulamamıştır. Daha sonra GE’de hesaplama çalışmalarını denetlediği bir işi olmuştur ve Edith
burada kendi çalışma yaklaşımını ortaya koymuştur. Çalışma süreci boyunca yalnızca gereken
fonksiyonların doğru denklemlerini hesaplamakla yetinmemiş, ayrıca bunu o sırada zaten kullanılan
yöntemlerden çok daha hızlı yapabilen ilk hesap makinelerinden birini icat etmiştir. Elektrifikasyon
süreci hızlandıkça ve elektrik enerjisine olan ihtiyaç arttıkça şebeke operatörleri enerji nakli
gerçekleştirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalmışlardır, bu sebeple Clarke’ın grafik hesap
makinesi daha da fazla önem kazanmıştır. 1921 yılında patent başvurusunda bulunan Edith 1925’te
almıştır.
Patent başvurusundan bir yıl sonra ise GE kendisine bir mühendislik pozisyonu teklif etmiş, teklifi
kabul eden Edith Amerika’daki ilk kadın elektrik mühendisi olmuştur. Bunun yanı sıra Amerikan
Elektrik Mühendisleri Enstitüsü’nde teorilerini tanıtan bir konuşma yaparak bu enstitüde konuşma
yapan ve enstitüye üye olan ilk kadın olmuştur. Clarke’ın aynı zamanda uzun bir süre boyunca
dünyadaki en büyük hidroelektrik baraj olan Hoover Barajı’nın yapımında etkisi oldu. Edith’in
Amerika’da ilk kadın olarak elde ettiği başka bir başarısı ise Austin’deki üniversitede 10 yıldan fazla bir
süre boyunca elektrik mühendisliği alanında profesör olup ders vermiş olmasıdır. Edith Clarke 76
yaşına kadar çalışmalarına devam etmiş, 29 Ekim 1959 tarihinde doğduğu yer olan Maryland’de
hayatını kaybetmiştir
Women In STEM: Ada Lovelace
Yazar: Ela Aydın
Ada Lovelace, 10 Aralık 1815 yılında, Londra’da doğmuştur. Annesi küçüklüğünde babasını terk etmiş, 8 yaşında onu da kaybedene kadar ünlü şair Lord George Gordon Byron’ın tek çocuğu olarak aristokrat bir ortamda yetiştirilmiştir. Lovelace, daha sonra annesinin yanına gittikten sonra 1800’lerin ortasında annesinin baskısı üzerine o dönemde kadınlar için alışılmışın dışında bir şekilde matematik ve fen dersleri almıştır. Birleşik Krallık’ın zaten kadınlar için yeri olmayan üniversitelerinde edebiyat, bilim ve felsefenin yanında matematik dersi de alıyor olması, Lovelace’i yaşıtlarından ayırmıştır. Ada, küçüklüğünden beri sayılara ve harflere ilgi duyuyordu. Bu sebeple hayatı boyunca William Frend’den sosyal reform hakkında, aile doktoru William King’den tıp hakkında ve Mary Somerville’den astronomi ve matematik alanlarında eğitim almıştır.
Lovelace 17 yaşındayken günümüzde ‘bilgisayarın babası’ olarak bilinen Charles Babbage ile tanışmıştır ve kendisinden yaşça büyük olan Babbage, onun mentoru haline gelmiştir. Babbage, analitik motoru tasarlamıştı ve hayatını adadığı bu tasarımlar Ada’nın çok ilgisini çekmişti. Babbage,daha sonra İtalya’ya gidip analitik motorun neler başarabileceğini yazıya dökmüştür ve Lovelace bu yazıları İngilizceye çevirmiştir. Bu yazı, Ada’nın bilgisayar programlamadaki ilk aşamasıdır çünkü yazıya kendi notlarından birçok bilgi eklemiştir. Bu notlarını eklerken ise aslında analitik motorun ne kadar kapsamlı olabileceğini fark etmiş, hatta günümüzde bilgisayarların rahatlıkla yapabildiği soyut şeyleri algılama özelliğine sahip olabileceklerini bile tahmin etmiştir.
Lovelace’in tahmin ve notları, programlamayı Babbage’dan bile daha iyi seviyede anladığını gösteriyordur. Bunun sonucunda, günümüzdeki ilk bilgisayar programı olarak kabul edilen, Bernoulli sayılarını hesaplamak için kullanılan programın veri girişini önermiştir. Lovelace’in notları bunun da ötesinde, bilgisayarlarda yalnızca sayı değil, harf ve sembol kullanılabilmesi için de gereken kodları kapsıyordur, hatta bunun yanı sıra motorun talimatları tekrarlayabilmesi için gereken, günümüz bilgisayarlarında ‘döngü’ olarak bilinen algoritmayı teorileştirmiştir.
Ada Lovelace’in teori ve kodları günümüzde kullanılan birçok cihazın temelini atmış olsa da Ada’nın bu buluşlarını yazdığı makalesi, yayımlandığı dönemde çok az ilgi görmüştür. Yalnızca baş harfleri olan A.A.L ismiyle yayımladığı makale bile bir kadın tarafından yazılmış olması sebebiyle göz ardı edilmiş, aslında Lovelace kendisi birçok fikir ortaya atmış ve bu fikirleri somutlaştırmış olsa bile Babbage’ın makalesine not olarak eklediği fikirleri dikkate alınmamıştır. Bu nedenle Lovelace’in yazıları ancak sağlık sorunları dolayısıyla 27 Kasım 1852’deki ölümünden sonra önem kazanmıştır.
Women In STEM: Mary Somerville
Mary Somerville, 26 Aralık 1780 yılında İskoçya’daki Jedburgh kentinde doğmuştur. Birçok kardeşi olmasına rağmen yalnızca iki tanesi 18 yaşına ulaşana kadar sağlıklı ve hayatta kalabilmiştir. Mary’nin babası bir amiraldi, bu sebeple sıklıkla uzakta oluyordu; Mary ise çocukluğunda Burntisland kasabasında annesi tarafından evde eğitim görmüştür. Annesi ona yalnızca dini yazılar okutmuştur, babası ise denizden döndüğünde buna karşı çıkmış, en azından okuma ve yazma bilmesi, hesap yapabilmesi gerektiğini savunmuştur. Bunun üstüne Mary 10 yaşındayken Musselburgh’da bir yatılı okula kaydolmuştur. Bu okulda yazım kurallarının yanı sıra Fransızca ve İngilizce gramerin
temelini öğrenmiştir. Bu okulda iyi bir deneyim geçirmeyen Mary, okulda bir yıl geçiremeden eve geri gönderilmiştir ve kendi kendine öğrenimine başlamıştır. Bunun yanında müzik ve resim dersleri de alan Mary hem el yazısı hem matematik öğrenmeye başlamıştır. Kendi eğitimi sırasında Fransızca, Yunanca ve Latince öğrenmiştir ve 15 yaşına girdiğinde, bir dergide gördüğü formüller üzerine cebir öğrenmeye başlamıştır, hatta anne ve babası reddetse bile gizlice Euclid’in “Geometri Öğeleri”ni okumaya başlamıştır.
Somerville, daha sonra ailesinin zorlaması üstüne evlenmiştir. Kendisi matematik ve fen dersleri almak istese de kocası kadınların akademik alanlarda geride olduğunu düşündüğü ve eğitim almış kadınlara karşı bir önyargısı olduğu için bunu reddetmiştir. Kocasının 1807’deki ve oğullarının daha sonraki ölümlerinin üstüne ise Somerville matematik alanındaki ilgisini sürdürecek imkânı bulmuştur. Bu fırsatı yakalayan Mary, kendi başına birçok araştırma yapmıştır.
Somerville 1826 senesinde yaptığı bilimsel araştırmalara dayanan makaleler yayınlamaya başlamıştır, 1831’den itibaren ise başka bilim insanlarının çalışmalarını kapsayan yazılarla makaleler yazmaya devam etmiştir ve Pierre Laplace’ın “Celestial Mechanics” kitabı da dahil olmak üzere çeviriler yapmıştır, bu çevirisi büyük bir takdir ile karşılanmıştır. Daha sonra “Fiziksel Bilimler Bağlantısı” isimli bir kitap çıkarmış, bu kitabında Uranüs’ten bahsetmiş ve bu gezegenin yörüngesini etkileme ihtimali olan varsayımsal başka bir gezegenin varlığını savunmuştur. Bu varsayımları 1846 yılında Neptün’ün keşfedilmesi ise kanıtlanmış oldu.
Mary Somerville, yaşadığı dönemdeki birçok kadın bilimcinin aksine oldukça başarılı ve ünlü olmuştur. 1833 yılında Caroline Herschel ile birlikte Kraliyet Astronomi Derneği’nin onursal üyesi olan ilk kadın bilim insanları olmuşlardır. 1848’de “Fiziksel Coğrafya” isimli kitabını yayınlamıştır ve bu kitap konudaki ilk İngilizce ders kitabı haline gelmiştir, oldukça uzun bir süre derslerde kullanılmıştır. Bu kitap aynı zamanda büyük bir başarı elde etmiş, kitap sayesinde Somerville’e Kraliyet Coğrafya Derneği tarafından Victoria Altın Madalyası verilmiştir. Mary aynı zamanda 1857 senesinde Amerikan Coğrafya ve İstatistik Cemiyeti’ne, 1870 senesinde ise İtalyan Coğrafya Cemiyet’inin üyesi olmuştur. Daha sonra dördüncü kitabı olan “Moleküler ve Mikroskobik Bilim” isimli kitabını yazmış ve 10 yıllık yazım sürecinden sonra 1869 yılında yayınlamıştır.
Mary Somerville 92 yaşına yaklaşmış, 29 Kasım 1872 yılında Napoli’de vefat etmiştir. Ölümünden önce bir matematik makalesi üzerine araştırma yapan Somerville her gün cebir soruları çözüyordur. Ölümünden bir yıl sonra kızı ölümden önce yazdığı bir çalışmanın bölümlerini “Mary Somerville’in Kişisel Hatıraları” yazısında yayınlamıştır.
Women In Stem – İlk Türk Mühendis Kadınlar: Sabiha Rıfat, Nezihe Önyay, Altan Edige
Yazar: Ela Aydın
Günümüzde bile mühendislik alanı erkeklere özgü gibi gösterilmeye çalışılan, alanda çalışan kişilerin de çoğunluğunun bu sebeple erkek olduğu bir daldır. Türkiye’de ise, özellikle de Cumhuriyet’in ilanından sonra, kadınların da profesyonel hayata atılmasının üstüne üç Türk kadın mühendislik konusunda öncü olmuştur: İlk kadın mühendis Sabiha Rıfat, ilk elektromekanik mühendisi Nezihe Önyay ve ilk makine mühendisi Altan Edige.
Öncelikle Sabiha Rıfat Gürayman’a değinmek gerekirse, kendisi Cumhuriyet döneminde mühendislik bölümünden mezun olan ilk Türk kadındır. İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1927 yılında başvurduğu Mühendislik Mektebi’nden 1933 yılında mezun olmuştur. Mektepte okumasına gündüzlü olması şartıyla izin verilmiş, ancak yatılı kalmak istediğine karşı çıkılmıştır. 1933 senesinde inşaat mühendisliği bölümünü bitirip mektepten mezun olan Sabiha Rıfat, Türkiye’nin ilk kadın mühendisi olarak bilinir.
Sabiha Rıfat’ın mezun olduğu 1933 yılında Nezihe Önyay Elektromekanik Enstitüsü’ne kayıt yapan ilk kız öğrenci olmuştur. Altı yıllık eğitim gördüğü Yüksek Mühendis Mektebi Elektromekanik Şubesi’nden 15 Haziran 1939 senesinde mezun olmuştur. Nezihe Elektromekanik Şubesi’nde matematik, temek bilim dalları, genel mekanik, uygulamalı makine ve denge, geometri, teknoloji, dinamik, elektroteknik, hidrolik ve ısı makinaları gibi daha birçok ders görmüştür. Aslında gördüğü dersler sayesinde makine mühendisi ve elektrik mühendisi dallarında da yetkinliği vardır fakat kendisi en iyi elektromekanik mühendisi olarak nitelendirilebilir.
Türkiye’de ilk makine mühendisliği eğitimi ve sıfatına sahip kadın ise Altan Edige’dir. 15 Aralık 1927’de doğan Altan Edige, Mimar Sinan ilkokulunda eğitim hayatına başlar. Daha sonra Isparta’da ortaokul, Alman Lisesi’nde iki yıl ve Beyoğlu Kız Lisesi’nde devamı olacak şekilde eğitimine devam eder ve sonunda Teknik Üniversite’sine başvurur. Mimarlık veya elektrik fakültelerine de girebileceğini belirtse de ilk isteği Makina Fakültesi’dir ve kazandığı sınav sayesinde bu fakülteye kaydını yaptırır. 1949-1950 yıllarında uçak şubesine geçmek istese de daha sonra bundan vazgeçer ve makine şubesinde devam eder. Hem çizim dersleri hem de buhar makineleri, soğutma, demiryolu işletmesi, fabrika organizasyonu, su makineleri, elektrik, motor tekniği, aerodinamik ve daha birçok teknik derste başarı sergiler. Hayatı boyunca severek yaptığı mesleğinde başarı göstermeye devam eder fakat 1975 yılında kendisine kanser teşhisi konulur, 1977 yılında da hastalığına yenik düşerek hayatını kaybeder.
VEX ROBOTICS COMPETITION KATILIMIMIZ
Biz Tech4Peace olarak bu sene ilk kez robotik yarışmalarına katıldık. İlk katılımımız ise VRC ile gerçekleşti.
İlk katılımımız olan 21-22 Aralık tarihlerinde gerçekleşen, VEX Robotik Turnuvası’nda
Öncelikli olarak kabataslak tasarımlar üzerinden base (taban) montajı yaptıktan sonra, bize verilen misyonu gerçekleştirebilecek bir model tasarımı hayal etmeye başladık. Öncelikle, asansör tipi denilen model üzerinde durduktan sonra, diğer takımlardan farklı bir tasarım yapmaya karar verdik. Bunu üzerine çoğu robotun sahada bulunan kulelere küp koyamadığına dair bir gözlem yaptık. Bu sebeple, VEX’in eğitim kitlerinde bulunan claw-bot modelini sahada kolay işleyebilir bir model olarak yeniden tasarlayıp inşa ettik.
Boyutlarını ve fiziksel kapasitesini en optimal düzeye getirdikten sonra son kontrolleri yapıp, sürücümüzün de alıştırmaları tamamlandıktan sonra yarışmaya katıldık. Çeyrek finallere kadar çıktıktan sonra aksiyon dolu bir mücadele sonucu elendik.
Bir sonraki katılımımız olan 8-9 Şubat’ta gerçekleşen VEX İstanbul Turnuvası’na sıkı bir tempoda hazırlanmaya başladık. Önceki yarışmada çıkan problemleri belirledik ve sonrasında düzeltme amaçlı çalışmalara başladık. Bu sırada da mühendislik defterimizi doldurmayı unutmadık. Bu sırada finansal destek arayışı çalışmalarına da başladık.
8-9 Şubat maçlarında da oldukça iyi bir performans gösterdik. Yarı finallere kadar MBA Formers takımı güçlü bir ittifak olarak geldikten sonra, sürüş sırasında olan bir aksilik sonucu elendik. Yine de bizim için her iki yarışma da eğlence ve güzel anılarla dolu oldu.
Ulusal maçlara robot-skills ve driver-skills skorlarımız sayesinde 29 Şubat-1 Mart’ta gerçekleşen ulusal maçlara katılma hakkı kazandığımızı öğrendiğimizde ise çok sevindik.
29 Şubat- 1 Mart tarihleri arasında gerçekleşen Ulusal maçlarda da zor bir başlangıç geçirmiş olsak da, bütün bu zorluklara karşı güzel bir performans göstererek çeyrek finallere kadar çıkabildik. Erken elenmiş olsak da önemli olan yarışma sırasında yaşadığımız eğlence ve takımca zihinlerimize kazınan anlar.
Tech4Peace: İlk Bakış
Robotik hakkında ön bilgilendirme:
Robotik kısaca, bilgisayar ve elektronik sistemler kullanarak çeşitli işlevleri olan makinelerin yapılmasıdır. Bu makinelerin işlevleri mutfaktan uzay bilimlerine kadar gidebilmektedir. Bu tarz mekanizmaları tasarlamak için elektronik donanım ve dijital ortamdaki kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Özellikle mekatronik, makine, elektrik-elektronik ve uzay gibi mühendislik alanlarını yakından ilgilendiren gelişmeler arasındadır. Bu alanların bir araya gelerek “robotik sistem” dedikleri şeyi oluştururlar. Robotik, geleceğimizi büyük oranda kolaylaştırabilecek bir alandır çünkü robotlar insanların zorlandığı, veya fazla sayılarda yapması gerektiği işleri daha kısa sürede zorluk çekmeden yapabilmektedir.Bu robotik sistemler ise sensörler vasıtasıyla çevresini algılayarak bunları yorumlayan ve algıları sonucunda bir karar alarak bir hareket gerçekleştiren (bir hareket derken bu bir renkli ışık, ses, vb. de olabilir) cihazlardır. Bir robotu, robot kılan en önemli nokta otonom oluşudur.
Peki, Biz Ne Yapıyoruz?
Bizim bu seneki amaçlarımız VEX ve FRC yarışmalarına katılıp, başarılı bir performans göstererek, her iki yarışmadan da güzel dereceler alarak çıkmaktır. Senenin başında VEX setiyle başladık. Öncelikle aramızda kimin hangi görevi üstleneceğine karar verdik. Mesela kodlamayı yapacaklar, robotun gövdesini veya kolunu yapacaklar ayrıldı. Bunun üzerine her grup kendi içinde çalışmaya devam etmekle beraber aynı zamanda sosyal medya, sponsorluklar gibi önemli işleri de arka planda devam ettirdi. Robot dahil her şeyin bitmesiyle yarışmaya gidiş yolumuzu heyecanla takip ettik. Ardından bir diğer, büyük çaplı ve önemli yarışma olan FRC’nin kitini alarak, yarışmaya katılmanın heyecanı ile daha önce takip ettiğimiz hızlı rutini bir kere daha takip etmeye başladık. Sonuçta önümüzde daha hala uzun bir yol var...
Yarışmaya Hazırlık Sürecimiz
Robotik yarışmaları, bir takımın ürettiği robotun özellikleri ve başarısının test edildiği, aynı zamanda gelecekteki teknolojik çözümler için araştırma-geliştirme yatırımlarının yapıldığı yarışmalardır. Bu yarışmalarda, robotların tamamlaması istenen farklı görevlere göre takımlar hazırlanır ve geldiklerinde, gösterdikleri performans sayesinde puan toplayarak yarışmada yüksek bir sıralama elde etmeye çalışılır. FRC (First Robotics Competition), FTC (First Tech Challenge) ve VRC (Vex Robotics Competition) bunların en ünlü örnekleridir.
Biz de Tech4Peace olarak, VRC ve FRC yarışmalarına hazırlanmakta ve katılmaktayız.
Yarışmaya kadar çok yoğun ve dolu dolu bir hazırlık gerçekleştirdik. Başta sadece kulüp saatlerinde toplanıp robot üzerinde çalışırken, yarışma tarihi yaklaştıkça bu saatler hem okuldan sonrayı hem de okul tatillerini kapsadı. Bu çalışmalar sırasında özellikle ‘driver’ (sürücü) antrenmanları yapıldı, robotun gövde ve kıskaçının işleyişi çok defa test edildi, otonom olarak verilen sürede performans sergileyebilmesi için programı kodlandı ve gereken değişiklikler yapıldı.
Yarışmadan en çok aklımızda kalanlar:
Yarışmada insanları çevreleyen telaş; heyecan ortamı, takım çalışması ve zaferin sevinci en çarpıcı tecrübelerimiz olmuştur. En öne çıkan anılarımız, maçta over-heating (aşırı ısınma) yaşamamak ve robotun durmaması için bir maçtan diğerine robotu soğutmak için yaşanan telaş, kodlama ve otonomu geliştirmeye çalışmaları ve plaka değiştirme telaşıydı. Pit'de maçları izlerken oluşan zafer sarhoşluğu ve bunun bize verdiği zevk tartışılmaz bir şekilde en tatlı anımız olmuştur ama bize olan en önemli his aklımıza kazınmış olan yoldaşlık; takım olmanın verdiği his.